10 Aralık 2013 Salı

Brownie

Bu soğuk kış günlerinde çayın yanına ya tarçınlı  kek yada bol çikolatalı brownie yakışır diye düşündüm. Camın kenarına oturup bugün yağan karı izlemek de paha biçilemez olsa gerek :)
Yarın okulllar tatil olurmu acaba?




Malzemeler
  • 3 adet yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 150gr tereyağ
  • 200gr bitter küvertür
  • 3 yemek kaşığı kakao

Haydi yapalım

  • Tereyağ ve çikolatayı karıştırmak suretiyle eritilir, çikolata iyice eriyince ılınması için bir kenarda bekletilir. Oda sıcaklığında bekletilmiş yumurta ve toz şeker yoğurt kıvamını alıncaya kadar çırpılır. Ardından erimiş ılınmış çikolatalı karışımıda eklenip bir miktar karıştırılır. Son olarak elenmiş kako, un ve kabartma tozu eklenerek son karışma işlemi tamamlanır. Tereyağla yağlanmış kalıba dökülüp 30 dakika önceden ısıtılmış 175 derece fırında pişirilir. Leziz...
Browninin çikolata ölçüsü 200gr olduğu için lezzeti nefis oluyor, nemli bir yapısıda cabası, hafif ıslak.


Gün 10. Eskiden yazdığınız bir şeyi bulun. Girişini tekrar yazıp ona yepyeni bir ton verin #blogfırtınası

9 Aralık 2013 Pazartesi

Paskalya






En sevdiğim kafede serin rüzgarın karşısında denizi seyrederek oturuyorum. Hava ne sıcak ne soğuk, arkamdaki ahşap bölmede ki begonvil koyu bordo çiçekleriyle o kadar güzel bezenmiş ki bakmalara doyamıyor insan. Denizin kokusu da bugün daha bir başka geliyor burnuma...
Esmer kırmızı önlüklü garson kız çayımı getiriyor masama, bir yudum alıp yeniden bakıyorum masmavi denize. Kırmızı önlüğüyle yeniden bana doğru yaklaşıyor o da nee!!
Elinde bir tabak içinde de Paskalya Çöreği nasıl mutlu oluyorum nasıl....Buram buram mahlep kokuyor üzeri de file bademli, koparıyorum ucundan pamuk gibi, çayın yanında enfes..
 
Ne oldu canınız istedi değil mi?
 
Hemen vereyim tarifini yarın deneyin o zaman :)
 
Gün 9. Bir kafedesiniz, başınızı kaldırdınız ki kimi göresiniz! “Kimi” kısmı size kalmış



Malzemeler

  • 4 su bardağı un
  • 1/2 su bardağı toz şeker
  • 1/2 su bardağı ılık süt
  • 3 adet yumurta
  • 1 çorba kaşığı instant kuru maya
  • 125 gr oda sıcaklığında tereyağ
  • 2 tatlı kaşığı mahlep
  • 1/4 tatlı kaşığı tuz

Üzeri için;

  • 1 adet yumurta sarısı
  • 2 çorba kaşığı file badem veya file fındık

Haydi yapalım;

Yumurtalar çatal yardımıyla çırpılır. Un, şeker, tuz, mahlep ve toz maya bir kapta karıştırılır. Oda sıcaklığındaki tereyağda bu karışıma eklenip bir miktar yoğrulur. Ardından yumurtalar hamura yedirilerek karıştırılır, en son ılık süt eklenir hamur özleşinceye kadar yoğurulur. Hamurun kıvamı ele yapışır yumuşak kıvamda olacak, mayalanma işleminden sonra hamur kendisini toparlayacak. Eğer hamurunuz cıvık kaldıysa un ilavesi yapabilirsiniz. Mayalanma işi için ılık bir ortam yada oda sıcaklığında 4 saat hamur dinlendirilir. Dinlenen hamur 3 parçaya ayrılır. Her bir parçada 3'e bölünerek 50 cm uzunluğunda rulolar yapılır, saç örgüsü şekli verilerek üzerlerine önce yumurta sarısı sonra file badem serpilip 180 derece fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirilir.

8 Aralık 2013 Pazar

She

Yıllar önce 1999 yılında izlediğim romantikliğin tavan yaptığı filmlerden birisi  Notting Hill, aynı zamanda Batı Londra'da kozmopolit bir nüfusa sahip Londra'nın prestijli semtlerinden biri.
Filmde; Will Thacker (Hugh Grant) Notting Hilll'de seyahat kitapları satan bir kitabevi sahibidir. Boşanma sürecini pek idare edemeyen Will, Spike (Rhys Ifans) adında Galli ile ev arkadaşıdır. Bir gün dünyaca ünlü Hollywood oyuncusu ABD'li Anna Scott (Julia Roberts), dükkâna Türkiye hakkında bir kitap satın almaya girer. Kısa bir süre sonra, ikisi sokakta birbirlerine çarpmasıyla Will'in elindeki portakal suyu her ikisinin üstüne dökülür. Will Anna'yı evine üstüne değiştirmesi için tam yolun karşısındaki evine davet eder. Anna teklifi kabul eder. Ve böylece hikaye başlar :)
 
Filmin müzikleri harika, halen severek dinlerim ama; İngiliz şarkı söz yazarı Elvis Costello'nun She isimli parçası benim için daha farklı bir anlama sahip, bizim düğün şarkımız.


She
O
May be the song that summer sings
Belki o yaz söylenen şarkı
May be the chill that autumn brings
Belki o sonbahar neden olan ürperti
May be a hundred different things
Belki yüzlerce farklı şeyler
Within the measure of a day
Bir günün ölçüsünün içinde


 
Gün 8. En sevdiğiniz şarkıyı alın, ismi ve sözleri yazınıza ilham olsun. #blogfırtınası

7 Aralık 2013 Cumartesi

ilk/son BAHAR

En sevdiğim mevsim ilk /son BAHAR

Kışın soğuğu, yazın sıcağı pek mutlu edemez bizi, bize de ne yapsak yaranılmaz doğrusu.
Ama şöyle bir düşünün;
o rüzgarın hafif hafif yüzümüzü okşamaya başlamasıyla, nefes alamaz haldeyken bir ferahlığın havaya kavuşmasıyla, renklerdeki ahenk ve uyumun doruğa çıkmasıyla yazı geride bırakmak....
Her adımda bir yaprak çarpar ayakkabınıza, bir çok yaprak birçok renk. 
Başkaları için hüznü çağırıştırsa da benim için başka güzelliktedir sonbahar. Kahverengi sarı ve turuncu daha bir anlamlıdır kendisiyle.
O şıkır şıkır sesinin ve  toprak kokusunun eşliğinde yağmurda sokakta yürümek, bilmem nasıl anlatayım, yürümeyenler bilemez tabii. Hafif ıslanmışken birde yanına en sevdiğiniz kahveniz, koyun yanına en sevdiğiniz filmi :))  ohhhhh tartişmasız en güzeli...






Gün 7. En sevdiğiniz mevsimi yazınızda okuyuculara da yaşatın. #blogfırtınası




6 Aralık 2013 Cuma

mutfak penceremin önünde duruyorum




Mutfakta penceremin önünde duruyorum…Tamda şuanda dışarıyı seyrederken cam kenarına koyduğum  buğday tanelerini yemeye çalışan 2 minik serçe küçük başlarını bir buğdaya bir bana bakarak aşağı yukarı seyri alemdeler :)
Herkes bir koşturmacada; köşe başında işe gitmek için servis bekleyen orta yaşlı kadın, onun hizasında çocuğunu okul aracına bindiren genç sportif bir anne, karşı çaprazımdaki lüks binanın önünde lüks aracıyla patronunun gelmesini bekleyen şöför, pastaneye yeni sıcak poğaçalarını taşıyan çelimsiz garson ve koşturma içinde yaşayan hayat...
Hava soğuk ya bugünlerde camda biraz buğu var, hemen gülen bir surat çizmek için kaçırılmayacak şahane bir fırsat :) parmağım camdayken de hatırlıyorum şimdi çocukluğumu ve kardeşimle çizdiğimiz çeşit çeşit parmak hayeleri ve gülen suratları.
Peki siz cam kenarında otururken sağdan soldan gelen arabaları saydınızmı siz, aaaa süper aktivitedir bu; çocukluğumun en oyalayıcı en masum oyunlarındandır kendisi.
Anneannem hakem, kardeşim sağ taraftan gelen arabaları bense sol taraftan gelen arabaları sayar oyun sonunda bir güzel kavga eder, anneannem havayı dağıtmak için bize en sevdiğimiz çiğ sucuğu ikram ederdi :))
Ayrı zamanlardayız şimdi ama farklı insanlar değiliz. Cam kenarında uzaklara bakıp hala hayaller kurabiliyoruz.
ahh kapıcı geldi! şimdi gazeteyi alıp şu mikserde bekleyen yumurtaları çırpıp brownie yapmak vakti ....

 
Gün 6. “Mutfakta penceremin önünde duruyorum…” Başlangıç cümlesi bu, gerisi serbest

5 Aralık 2013 Perşembe

rüya, bütün çektigimiz...


Bitmesini istemediğimiz, uyusam acaba kaldığı yerden devam edermi acaba diye düşündüğümüz güzel rüyalarımız var hepimizin, bunun yanısıra yeniden görebilme ümidi bir yana bir daha görmemek için uyumadığımız geceler..
Ahh o geceler..
Kabuslar, korkular, kaybetme korkusu..
Bu yıl kaybetme yokluk hiç'lik duygularını en derinden yaşadığım bir yıl oldu, zordu.....
Çok cümle kurmak bile gelmiyor şuan içimden... Susmak istiyorum.

Ahmed Arif ne güzel anlatır suskunları şiiriyle...
hatta Fikret  Kızılok da bir kısmını bestelemiştir bu şiirin...


rüya, bütün çektigimiz...
rüya kahrım, rüya zindan...
nasıl da yılları buldu,
bir misra boyu maceram...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can...
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağlıyor gök kuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su...
ağlıyor yeşil...


Gün 5. Bir rüyanızı veya kabusunuzu hikaye şeklinde yazın. #blogfırtınası

4 Aralık 2013 Çarşamba

4.gün yazım


Sanki doğru yerde değil gibiydi, anlam veremediği birçok mesele, başkalarının yanındayken anlamını yitiriyordu. Şöyle bir düşündü, artık gök gürültüleri kulak tırmalamıyor, şimşekler şekilden şekile girerek gökyüzünde desenler de oluşturmuyordu. Havadaki karanlık bulutlar gökyüzünü örtü gibi kaplamış, titreşim hissediliyor, yere kadar uzanan pencerenin kenarları tıkırtılar çıkararak sarsılıyordu.
Birden elektrikler de kesildi, iki adam ışıkları kontrol etmek için hareket ederken köşede duran sandalyeyi devirdi, aniden irkildi gölgesinin yarısı da kaybolmuştu korkudan.
Dükkanın dışında, yağmur insanın nefesini kesecek kadar sağanak yağmaya devam ediyordu. Üşüdüğünü fark edip masada duran sıcak kahvesine eliyle uzandı, gıcık yapan boğazını öhö yaparak düzeltip kahvesinden 2 yudum aldı. Burası bomboş, yani kimsenin oturmadığı bir ev gibiydi. Yağmurdan ve şimşekten korkan girmek isteyen herkes rahatlıkla girebilirdi diye düşündü..
Neyse ki çok uzun sürmeden ampülün ışığı rutubet kokan kasvetli ortamı aydınlattı. Karnının acıktığını fark etti midesinden gelen uzun sesten sonra, cebindeki son parasıyla kahve satın aldığını hatırlayarak midesine hüküm geçirmeye çalıştı 2 defa öksürerek. Gözlerini kapatarak, tam anlamıyla konsantre olmaya çalıştı. Son yudum kahvesini ağır bir edayla yağmur damlaları cama yeniden vurmaya başladığında içti. Vücudundaki tüm gücü toparlayıp tek bir noktaya kapıya baktı, gitmeliydi..
Şiddetli bir ses gökyüzünü aydınlatarak yine içini ürpertti, yakınlarda bir yere yıldırım düşmüş olmalıydı.
Bekledi uzunca bir müddet, bu arada bol bol da düşündü şanslıydı, sıcak bir yerdeydi.
Yağmur yavaş yavaş azaldı, neredeyse kesilmek üzereydi. Yukarı sokaktan akıp gelen sular bile ahengini kaybetmişti, karanlığın bile karanlığı bir parça aydınlanmıştı.
Dükkana ait fiziksel karanlık ile içerideki insanların ruhunun karanlığı arasındaki sınır çizgisi bile belirsizleşti.
Artık gitmeliydi, tekrar derin bir nefes alıp, tiz bir ses çıkardı hoşcakalın gibilerinden, eliyle kapı koluna dokunup çevirdi, artık yağmuru ve gökgürültüsü olmayan sokak başındaydı, toprak kokusunu derin derin ciğerlerine boşalttı....






Not: #blogfırtınası için yazıyorum
4.gün  Kafanızdan bir karakter atın ve onun hikayesini yazın.

3 Aralık 2013 Salı

Şimdi Şu anda...

 

 


Sri Lanka'yı görmek isterdim eskiden, merak işte, bir belgesel izleyip hayran kalmıştım genç yaşlarımdayken...
Tepeler, dağ geçitleri, tropikal ağaçlar, filler, tapınaklar vahşi yaşam, ilgimi çekmişti.

Şimdi şu anda bağ evleri bol olan İtalyan köyünün birinde yada  Fransa'nın Provence bölgesinde  olmak isterdim mesela, bir bisikletin tepesinde, arkasında selesi de olsun ki bizim ufaklığı arkama alabileyim :) araba, tren, uçak hiçbiri olmasın etrafımızda. Bisikletin ön kısmında sepeti de olsun, içinde rengarenk çiçekler, kıyı şeridinden basalım pedala ayağımızı, tepenin ardındaki köye ilerleyelim, arada leziz italyan yemekler hazırlayan bir mekanda bizim sünger kafa en sevdiği pizzasını yesin, ardından yola devam.
Haaa bu arada mevsim yaz ona göre :))
Akşama doğru kaldığımız taş eve varıp, güneşin batışını verandada izleyerek günü bitirmeye hazırlanalım...





Not: Fotoğraflar bize ait değildir.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Mini mini birler


Bana derler ballı incir
Yapraklarım geniş geniş
Pekçok sevdim çocukları
Beni yiyen hiç doymazmış

Bu dörtlüyü okuduk bu akşam, Yerli Malı Haftası'na kadarda ezberlemesi gerekiyor bizim ufaklığın. İlk 3 satır okunurken uyum içerisinde ama son 4'lük bozmuş ahengi biliyorum, kitaptan alındığı için değiştiremiyoruzda.. Şiiri okurken kendisi aynı zamanda incir şekline bürünecek, bu hafta sonu evde karton, makas ve süsleme malzemeleriyle bol bol işimiz olacak.
Evttt ilkokul maceramız başlayalı topu topu 3 ay olmuş ama gelin birde siz bu 3 ayı bana sorun. İş hayatımdan sonra hayatımın en haraketli günleri ilkokulda geçiyor diyebilirim. Etrafta ki arkadaşlarım onlara vakit ayıramamamın nedenini ne kadar abartılı bulsada aynı günlere haftalara birgün gelecek görecek olmaları tek tesellim :) Ne kadar yoğunsun, bugün de kesin işin vardır bla bla bla ....
Okula çocukmu başladı biz mi başladık ilk başlarda anlayamasamda ilk 3 aydan sonra herşey yoluna yavaş yavaş girdi çok şükür. Etrafımdaki kişi profili epey değişti tabii haliyle kızımın arkadaşları, arkadaşlarının arkadaşları, veliler, velilerin evdeki yardımcıları, bazılarının eşleri, bazılarının aile büyükleri; sonra 2 yıllık okul öncesi eğlenceli mükemmel hayattan sonra yeni bir okul ve öğretmen. Hepsine adapte olmak haliyle vaktimi aldı :)
Ödev konusu çin işgencesi diyenler haklıymış, ilk başlarda nasıl geçer bu yıl diye düşünürken, çocuğunuzu belli bir sistematiğe yada düzene ayak uydurmasını sağlarsanız o düzen hep o şekilde devam ediyor. Yani okuldan eve geliniyor 30 dakika istediğini yapıyor, bu sırada hiçbir şekilde müdahale etmiyorum, ardından ders yapmak için masa başına geçiliyor, ödev kendi başına yapılıyor, zorlandığı zaman anne yardıma koşuyor şeklinde bir rütuna bağlanıyor. Ben çocuğun tepesinde dikilmiyorum, ama ortamdan da uzaklaşmıyorum.
Şu Ela top al, Talat Ela ile el ele. 'ler nihayet kısa sürede bitti de yukarıda ki Ballı İncir'i kendisi okumaya başladı, yoksa karşılaştığım ilk Talat ve Ela'nın başına ne gelirdi bilemiyorum :))
Şimdi merak ve heyecanala yeni kitaplar alıyoruz, cadde de yürürken tüm tabelaları çok bilmiş bir ifadeyle okuyup, annee bakkk burası orasıymış edalarıyla şaşırıyoruz, sanki ilk defa geçiyoruz 5 yıldır oturduğumuz Bağdat Caddesin'den.
 
Siz siz olun rahat olun, olun ki annesinin endişelerini yersiz çıkarıp kolay alışsın kuzucuklarınız yeni düzenine...
Hepimiz birgün mini mini birler oluyoruz neticede.

1 Aralık 2013 Pazar

Bir Varmışş Bir Yokmuşş




Bazen durup bakıyorumda uzaklara yaş alıp gitmiş, saçlarda aklar, az konuşmalar, çok düşünmeler, çok koşturmalar çok kaygılar, az gamsızlıklara bulanmışız.

Bana tadı olmayan bir yıl gibi gelsede geçmiş içinde kimbilir ne hayırları barıdırıyor hiç haberimiz yok.

ne çok planım vardı bu seneye dair, ne gezmeler, ne kahkalar, ne coşkular, beni bekleyen yeni heyecanlar, şimdi düşünüyorumda gidenleri geri getirmek için hepsini bozdurup harcardım belkide o heyecanları...

Önünden her geçtiğimde bana el sallayan, arkamdan camdan uzun uzun bakan, küçük serçe parmağına bakıp hikayeler uyduran sen olmayacaksın artık hayatımda..
Bir bardak kara koyamıyacağız bayram sofralarında bardağına; dur beni böyle çekme, çekidüzen vereyim kendime demiyeceksin, beni oyalamak için evcilik oynayamıyacağız artık hiç, şurada durda çocuğa dondurma alalım demiyeceksin dedeme..
 
Ya dedeme ne demeli?

Neden o kalmadı bizimle....