Bilmem kaç on yıl olmuş babamın kucağından ineli. Mutluluğu sıcacık duyduğum kocaman babamın kucağından ineli...Hala bundandır bu yaşımda babamı bulduğumda tırnaklarımı ona kestirme isteği. Aynı dize oturamam sığamadığımdan, babam arkamdan dolayamaz kollarını elimi tutup kesmek için tırnaklarımı. Ama hala aynı özenle kavrar parmaklarımı, elleri o zamanki kadar sıcak.
Dönüp dolaşıp aynı yere koşarım hep mutlu olmaya; çocukluğuma..
Annem uyuyalım diye bizi yatırdığında, onu uyutup kıkırdaştığımız zamanlarda sevmezdik uykuyu. Şimdi koşamıyorsam çocukluğuma uykuya sığınırım. Şimdilerde annem yanımdayken uyusun istemem. O uyurken ne yapacağımı bilemem, yan odadan, mutfaktan tıkırtısı gelsin isterim.
Yeniden bozacının sesinden korkmak, sessizce arkasından yaklaşıp ablamı korkutmak, bunun için de biraz azar işitmek, plastik çiçeklerle süslenmiş misafir odamızda oturmak, sokakta deli gibi oynadıktan sonra dayanıp musluktan su içmek, türlü türlü oyunlar uydurup eğlenmek, bulduğum bütün karahindabaları- çocukken şeytan tüyü derdik-üflemek isterim.
Bugün bir çocuğun okul çantasından bir şey almak için eğildiğimde duyduğum kokuyu birilerine anlatayım, o da anımsasın isterim. Defterlerin, kitapların arasına sinmiş yenmemiş ve çantada unutulmuş bir simitin kokusuna karışmış elma kokusu...
Kelime kelime kendimi okudum, özlemlerim daha da arttı... Ne güzel yazmışsın yeniden yaşar gibi. Hele o korkutma şakası... Bir ablası olması insanın ne de güzel dolduruyor anıları.. O simit kokusu şimdi burnuma geldi. Şimdilerde ben çocukların başına eğildiğimde Dalin kokusunda da yaşıyorum bu duyguyu. Kalemine (klavyene) sağlık :-)
YanıtlaSilAh evet o Dalin kokusu nasıl da unutmuşum, adını duyar duymaz geldi kokusu burnuma:)güzel anımsatma için ve güzel yorumun için telekkürler..
YanıtlaSil